27 Nisan 2016 Çarşamba

Zaman...

     Merhabalar efendiimm, bir ayı geçkindir bir şeyler yazmadığımı, paylaşmadığımı fark ettim. Oysa o kadar çok şey biriktiki :)
     İş hayatından nefret eder hale geldim iyice şu son bir aylık süreçte. Çalıştığım firmada işler yaklaşık 1 senedir hatta fazladır rölantide özellikle yılbaşından bu yana boş boş oturuyoruz. Aylardır arkadaşlarla kendi aramızda işten çıkarmalara hangimizden başlarlar muhabbeti bile yapıyoruz. Aslında içlerinde en çok işten çıkmayı isteyen benim sanırım, aaa neden dediğinizi duyar gibi oldum. Söyleyim efendim neden; Tüm çalışanların en büyük ortak sorunu "insan" yerine konulmamak bu iş yerinde. Patronunuza günaydın dediğinizde "tövbe estağfurullah" diye cevap alırsınız bu iş yerinde, bir gün önce söylediğiniz bir iş için "ne acelesi var dursun şimdi" şeklinde tepkiyle karşılaşır, bir gün sonra da "boş boş oturuyorsunuz elinizdeki işi yapmıyorsunuz" diye azar işitirsiniz. Masa başı bir işinizin olması önemli değildir, mutfak görevlisi arkadaşımızla maaşımızın arasında 100 tl gibi bir rakam oynar. Tabi bu kez oturup düşünürsünüz acaba ben de mi sadece çay yapıp, toz alsam riski yok,azar işitmesi yok dersiniz kendi kendinize. SSK priminiz asla maaşınızla aynı yatmaz. Verilen hiç bir söz tutulmaz. Patronların çocukları çocuk, aileleri aile sizinkiler ise çam bardağıdır. Devletin verdiği asgari geçim indirimini bile alamaz, lafını edemezsiniz.3 senede bir üç kuruş zam alır maaşınız yetmeyip bir sonraki aydan avans aldığınızda türlü türlü tepkilerle karşılaşırsınız. Patronunuzun oğlunun ödevleri sizin görevinizdir, oysa işe alınırken hiç bunlar konuşulmamıştır! Ve hatta bir kaç kez evindeki temizlikçinin çocuğunun ödevlerini de yapmanız gerekmiştir. Kaliteli bir yere gitmek yada kaliteli bir şeyler giymek sizin harcını değildir, siz kimsiniz haddinizi bilindir durum! Sizin bayan olmanızın bir önemi yoktur adamlar neye sinirlendikleri belirsiz bir şekilde ana avrat düz gitmeyi marifet sayar bununla övünürler, hatta bunu sizin sosyal hayattan tanıdığınız aile dostlarınızın yanında da yaparlar ki siz düştüğünüz durumun vahametini kimseyle paylaşamazsınız utancınızdan. Yıllarca fazla mesai yapar lafını bile edemezsiniz, yıllarca yıllık izin bilmez son iki senedir iş yokluğundan verilen yıllık izinlere inanamazsınız. Her bayram,yılbaşı,ramazan gibi günlerde bir şey bekler üçün biriyle evinize yollanırsınız.
Daha bunlar gibi binlerce sebep sayabilirim size burayla ilgili. Şimdi de " eee niye çalıştın bu kadar sene" diye sorduğunuzu duyabiliyorum. Büyütmem gereken,tek başıma herşeyini karşılamam gereken bir çocuğum olduğu ve Adana'da iş bulmanın dünyanın en zor şeylerinden biri olduğu için senelerdir burada çalışıyorum ben ve arkadaşlarım da aynı şekilde..Ama bir gün kurtulacağım biliyorum ve benim evladım için katlandığım tüm bu şeylerin, çocuğumun hakkını yiyenlerin hepsinin karşısına hukuk yoluyla dikilip hesabını soracağım.
Zaman neler kadir göreceğiz.. Ben bugün yemek tarifi de verecektim güya ama bir daha ki sefere artık :)
Hoş ve sağlıcakla kalın...

20 Mart 2016 Pazar

Nereye Gidiyoruz?

     Bir aydır öyle şeyler yaşıyoruz ki güzel ülkemde elim bir kelime iyi bir şey yazmaya gitmiyor. Umut vaat eden kelimeler dökülemiyor dilimden,kalemimden...Hani bir cümle var ya; "Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" diye işte bizim durumumuz tam da bu hesap.  O kadar çok söylemek isteyip içimde tuttuğum şey var ki sayfalarca yazsam bitmez. Başkalarının güvenliği, başkalarının yaşam hakkı derken biz kendimizinkini kaybettik iyi mi! Evet herkese yaşam hakkı ama en önce kendimize, sonra başkalarına...Kiminiz beni kınayacak ama kimse kusura bakmasın ben bu konuda çok hassas olamıyorum. Kendimi de geçtim çocuğumun güvenliğinden şüphe duyuyorsam dünya umurumda olmaz,olamaz. Beceremeyeceğin işe al atmayacaksın arkadaşım. Yoksa işte böyle eline yüzüne bulaştırırsın. İşte bizdeki durum tam da bu!
     Haydi selametle,güvenle kalın...

24 Şubat 2016 Çarşamba

Kadının Adı Yokmuş

Mutluluk yazısı yazmak isterdim ama yazamıyorum maalesef, Kayseri'de yaşanan olay beni çok yaraladı. Bir genç kız ve okul çağındaki çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerden biri... Üstüne üstlük Kadına yönelik şiddetle mücadele,Şiddeti Konuşalım: Şiddet, Cinsel Şiddet ve Şiddetin Ruh Sağlığına Etkisi Atölyesi,kadına Yönelik Şiddet ve Hukuk,Cinsel Taciz Atölyesi,Toplumsal Cinsiyet ve Tabu Roller gibi konularda da eğitim almış bir yaratık (ona öğretmen deyip bu kutsal mesleği de kirletmek istemiyorum). Bu vicdan yoksunu yaratık bu eğitimleri alırken sanki kendine yarayacak şekilde kullanmak için almış gibi düşündüm bir an. Bu yaratığın yaptıklarına asıl tuz biber eken ise okuldaki diğer yetkililerin tavrı. Sen evladını kaybetmiş bir babaya olayı kapatalım şeklinde nasıl konuşursun. Bu kız sizden yardım istediğinde çocuğu nasıl bastırdınız ki bu kız tek çözüm olarak sadece ölümü görebildi. Allah topunuzun belasını versin. Şunu merak ediyorum Cansel'in yardım istediği bayan öğretmenler nasıl bu kadar tepkisiz ve taraflı olabildiler. Nasıl bir kalbiniz var sizin. Aynı olay sizin ya da evladınızın başına gelseydi yine aynı şekilde mi davranacaktınız?? Cansel'in intiharından sadece o sapık değil bu olayı bilip kapatmaya çalışan herkes sorumludur. Dilerim Allah'tan her an aklınıza gelir bu yaptıklarınız da kalan ömrünüz ızdırap içinde geçer. Yaşadığımız topraklarda henüz kendimiz "insan" gibi yaşamayı becerememişken çağ atladık, geliştik,büyüdük,büyüyoruz, güçleniyoruz nidalarıyla gezenlere de bir çift lafım var: ÖNCE İNSAN OLMAYI,İNSANCA YAŞAMAYI VE YAŞATMAYI BAŞARIN GERİSİ ZATEN KOLAY....

17 Şubat 2016 Çarşamba

Aile İle Haftasonu

Aslında pazartesi yazılması gereken bir yazı ama ben fotoğrafları bilgisayara atana kadar çarşamba oldu. Ailem kahvaltıya çağırdı bizi. Dikkatinizi çekmiştir hiç ailemden bahsetmedim şimdiye kadar. Uzun bir süredir kırgındım çünkü...Yılların birikimi,yalnız bırakılmak, sürekli küçümsenmek artık gerçekten canımı yakmış ve uzaklaşmıştım onlardan. Sanırım hatasını anladım annem ya da ben öyle sanıyorum ama bir zeytin dalı uzattı ben de son bir kez daha şans vermek istedim. Hayat arkadaşım çalıştığı için bizimle gelemedi. Biz de kızımla el ele tutuşup düştük yola. Evleri Mavi Bulvarda. güzel bir semt. Hele havaların güzelleşmesiyle cıvıl cıvıl olur. Davetlerine icabet ederken yolda gördüğüm güzelliği sizinle paylaşmak istedim. Sokak hayvanları için semt sakinleri tarafından yapılmış küçük bir yuva gördük kızımla. Hemen iyi kötü fotoğrafını çektik. Sonra kahvaltı masamızı paylaşmak için fotoğraflamak istedim. Annem en sevdiğim hamur işini yapmıştı. Cevizli Lokum. Adının lokum olduğuna bakmayın. Tuzlu bir ekmektir aslında. Bizim oraların mutfak harikasıdır. Bizim oralar nereler mi? Hemen söyleyim; Sakarya'm... Kepekli undan yapmış olmasına rağmen tek kelimeyle enfesti. Ben yapmayı beceremiyorum. Ama teyzemden tam tarifini ölçüleriyle alıp bir kez olsun deneyeceğim. Kurban Bayramından kalan kavurmadan tutun,acıka bile vardı soframızda. Kahvaltı sonrası güneşli bir balkonda türk kahvesi keyfimizi de yaptık. Sonrasında kardeşim, kızım, ben ve arkadaşı vitrin gezmeye gittik annem de bir arkadaşının yavrusuna kek yapıp götürdü. Kekin de fotoğrafını çektim sizinle paylaşmak için. Ailem söz konusu olduğunda ne kadar tutuk olduğumu şu satırları yazarken daha iyi anladım...Ben gerçekten çok yalnız bırakılmışım, iyice anladım... Sevgi ile kalın...

11 Şubat 2016 Perşembe

Özgecan...

Bugün Özgecan gideli tam bir yıl olmuş... Peki benim güzel ülkemde ne değişmiş?Kadın, çocuk tacizleri,cinayetleri son sürat artarak devam etmiş.Verilen cezalar kesinlikle kimseyi tatmin etmediği gibi üstüne bir de kahretmiş içinde insanlık taşıyanları... Öyle bir dünya istiyorum ki, güvenliğe ihtiyacımızın olmadığı,her şeyin bu kadar mekanikleşip insani değerlerin yok olmadığı, "vicdan" denen hissin herkeste vuku bulduğu bir yaşam istiyorum. Aslında çok bir şey değil istediğim , ama günümüzde çoook şey istiyorsun kardeşim dendiği değerler istiyorum. Çocuklarımız bunlarla büyüsün istiyorum...

26 Ocak 2016 Salı

Başarı; Neye ve Kime Göre?

Cuma günü alınan karnelerle çocuklar yarı yıl tatillerine başlamış oldular. Bizim küçük hanım teşekkür aldı, takdiri 4 puanla kaçırdı. Kızım adına o kadar sevindim ki anlatamam. Ama bir yandan da üzüldüm. Çünkü takdir almak istiyordu ve 4 puanla kaçırdığı için çok üzgündü. Benim nazarımda hiç bir belge almasa da olur ama öyle bir sistem içinde yaşıyoruz ki ve başarı kıstasları o kadar belirgin ki bunları elde edebilmek için mücadele etmekten başka bir şansın yokmuş gibi görünüyor. Arkadaşları içinde hiç bir belge almadan karne alanlar da vardı elbette, ben özellikle ailelerin tavrını merak ettiğim için samimi olduklarımıza ailelerini tepkilerini sordum. Kimisi hiç umursamamış kimisi de kızmıştı notlar niye bu kadar düşük diye. Çocuğunuz kadar kendinize de kızıyor musunuz acaba diye sorasım geldi o ailelere. Bir yandan bunları düşünürken de ne yapsınlar sistem bu dedim içimden. Eğitim elbette şart, bu dünya düzeninde iyi bir eğitimin yoksa, aileden zengin değilsen ve istediklerini yapmak istiyorsan bu biraz zor. Ben çocuğumun şimdi nasıl mutluysa büyüyünce de yine aynı huzur ve mutlulukla yaşamasını istiyorum. Maalesef ben öyle olamadım. Ve çocuğumun da bu buhranı yaşamasını istemiyorum. Ömrüm ve gücüm yettiğince hayatı ona yaşanabilir kılmaya çalışacağım. Çocukluğum aklıma geldiğinde öyle mutlu oluyorum ki anlatamam içimle birlikte yüzüm de aydınlanıyor. Ama günümüze döndüğümde sanki başıma birisi tavayla vurmuş gibi oluyorum. Son 15 yılım sadece mücadele etmekle geçmiş. Hep bir şeyler için savaşmışım,çalışmışım, didinmişim.... Sanki ne zaman işlediğimi bilmediğim günahlarımın bedelini öder gibi bir hayat yaşamışım. Mutlu olduğum ve hala olmaya devam ettiğim olaylar,insanlar var elbette hayatımda; en önemlileri de kızım ve eşim...Zaten kızım olmasaymış ben ne olurmuşum hiç düşünmek bile istemiyorum. O kadar çok yalnız kaldığım, bırakıldığım zamanlar olmuş ki sanki ben de bunu haketmişim gibi davranmış ve yaşamışım. Aslında kendimi cezalandırmışım...Kızımla başbaşa kaldığımda "anne" olmanın ne kadar kutsal ve önemli bir şey olduğunu anlamışım. Onun minicik ellerini uzattığında elini tutmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu öğrenmişim geçen bu süreçte. Ben elimi ne zaman uzatsam bir el bulamadım ve bunun normal birşey olduğunu sandım; taki anne olana kadar... Aslında başarılıymışım da , her ne kadar kimileri beni beceriksiz,geçimsiz,vs kalıplarla tanımlasa da. Kızımla birlikte küçücük bir dünya yaratmışız kendimize doğrularıyla yanlışlarıyla.... Ve şimdi bakıyorum da bu dünyamıza; aslında ben başarılıymışım... Görüşmek üzere hoşçakalın...

19 Ocak 2016 Salı

Hamarat Hatun

Bu aralar mutfak konusunda pek hamaratım. İnternette bulduğum bir videoyu izleyerek evde baklava bile yaptım. Size baklavanın tarifini değil yaptığım tarifin video linkini vereceğim, mutlaka deneyin evinizde baklavaseverler varsa dışardan ne olduğunu bilmediğiniz malzemelerle yapılmış ürün alacağınıza evde kendiniz yapın derim. Video linki: https://www.youtube.com/watch?v=8JJVDoZKYwA Ekleyeceğim tek şey tarifteki şerbet fazla geliyor yarısını kullanmadım ben. Tabi damak tadıyla alakalı bir durum bu. Bu da baklavamızın fotoğrafları
Kızıma sabahları kahvaltılık olarak her hafta bir çeşit hamur işi mutlaka yaparım. Salam, sosis vs yedirmekten iyidir. Peynirli kek yaptım bu hafta sonu ama o kadar çok yendi ki pazartesi sabahına sadece 4 dilim kalmıştı. Tarifi ise: Malzemeler: 3 yumurta 1 su bardağı sıvı yağ 1,5 su bardağı yoğurt 1 su bardağı rendelenmiş beyaz peynir (bir tutam maydanoz doğradım içine) 2 su bardağı un 1 paket kabartma tozu Çörek otu , susam Tarifi: Yumurtaları ve sıvı yağı iyice çırpın, sonra sırasıyla yazdığım malzemeleri ekleyip spatula yardımıyla iyice karıştırın. dikdörtgen bir borcama tabanını yağladıktan sonra hazırladığınız harcı düzgünce borcama yayın üzerine çörek otu susam ne varsa güzelce serpin, 175 derece önceden ısıtılmış fırında 40-45 dk pişirin. Benim fırın biraz dandik olduğu için 200 derecede 30 dk pişirdim sonra 175e getirip biraz daha pişirdim. Bunlarda fotoları buyrun
Hadi afiyet olsun herkeseee görüşmek üzere